Komünler, bir araya gelen toplulukların geniş bir aile gibi birlikte yaşadığı, gelirlerinin paylaşıldığı ve yemeklerin birlikte yendiği ortamlar olarak tanımlanır. Komün bir arada yaşayan ortak değerleri paylaşan bir topluluktur.
1970’de Ron E. Roberts ‘The New Communes’ adlı kitabında komünleri ütopyaların daha büyük kategorisinin alt sınıfı olarak tanımlamıştır. Thomas More ve 19. yüzyıl sosyalist ütopistleri komün yaşam tarzını önermişlerdir. Bu yaşam tarzından farklı olarak Godin Familistere’de tam olarak komün denilemeyecek bir sistemden bahsetmiştir. Bu sistem gelir paylaşımının komünlerdeki gibi olmadığı, bir kooperatif sisteminin olduğu, ailelerin ayrı özel yaşam alanlarının olduğu, istedikleri zaman ayrı yemek yiyebildikleri bir sistemdir.
1960 ve 1970’lerde Almanya ve Rusya’da politik ve ekonomik amaçlı çeşitli komünler kurulmuştur. 1960’larda Hippi komünleri, bir toplumsal hareketin mimari uygulamasıyken, 1980’lerde Berlin, Amsterdam ve Danimarka’da komün topluluklar artmıştır. Komünlerin oluşumu sırasında ve sonrasında topluluklarının karakterleri dramatik bir şekilde değişmiş ve kolektif yaşam dinamiklerini aydınlatmıştır.
Literatürde komün yerleşkelere örnek olarak Drop City komünü sık refere edilmektedir. Drop City 1960’ların ilk kırsal komünü olarak anılan; Güney Colorado’da küresel bir karşı kültür oluşturmak üzere sanat, mimarlık ve sürdürülebilir yaşam pratiklerini harmanlayan deneysel bir topluluktur. Geri dönüştürülebilir malzemelerden yeni bir yaşam alanı yaratma amaçlı bir girişim olmuştur.
Buckminster Fuller’ın jeodezik kubbeleri ve yapıda güneş enerjisi kullanımına öncü olan Steve Baer’in tasarımlarından esinlenilmiştir. Kubbeler neredeyse sıfır maliyetle; kereste, geri dönüştürülmüş şişe kapakları ve araba parçalarından üretilmiştir. Merkez yapısında ortak mutfak, atölye ve ziyaretçi alanını bulunmaktadır. Drop City, deneysel yapı çalışmaları için bir laboratuar olmuştur. Uluslararası düzeyde ilgi uyandırmış ve alternatif topluluklara ilham vermiştir. Ancak dikkati üzerine çekmesi sebebiyle aşırı kalabalıklaşmış ve topluluk sonunda geçici kullanıcılara devredilmiştir. 1973’te de Drop City dünyanın ilk jeodezik terk edilmiş şehri haline gelmiştir. 1960’ların ilk kırsal komünü olarak tanınmış ve güneş enerjisi teknolojisiyle, geri dönüştürülmüş materyallerle yaptığı deneylerle, sürdürülebilir ekonomiye ve yeni nesil komünlere ilham kaynağı olmuştur.