Coğrafi bakımdan ekonomik, politik ve sosyo-kültürel ilişkilerdeki sınırları ortadan kaldıran küreselleşme süreci, emek piyasalarında yaşanan dönüşümle birlikte gelir dağılımı ve yoksulluk üzerinde etkili olmuştur. Son yıllarda küreselleşme olgusu ile birlikte yoksulluk daha da yaygınlaşmış ve beraberinde eşitsizliklere yol açmıştır. Eşitsizlik küreselleşmenin en çok tartışılan sonucu ve onu yaratan sebeplerden biridir. Neticede zengini daha da zenginleştiren, yoksulu daha da yoksullaştıran küresel yoksulluk, kapitalizmin gelişimiyle doğrudan ilişkilidir. Küresel yoksulluk sınır tanımamaktadır ve buna neden olarak küresel kapitalizm yoksullukla beraber büyümektedir.
Küreselleşen ekonomi, zenginleşenlerle zenginleşmeyenler, bu sürecin taraftarları ile buna karşı çıkanlar ve ortaya çıkan risklere karşı kendilerini koruyabileceklerle koruyamayacaklar arasında yeni bir takım sınıfsal bölünmeler yaratabilmektedir.
Küreselleşmenin gelişmiş ülkelerin lehine olduğunu dünya ekonomisinin son 50 yıldaki durumuna bakarak görebiliriz. Az gelişmiş ülkelerde bu süreç ne yazık ki faydasız olmakla birlikte küresel yoksulluğu şiddetlendirmiştir. Bu yoksulluk en çok da kadınları ve çocukları önemli ölçüde etkilemiştir.
Yapabilirlikten yoksulluk sadece gelirle ilişkilendirilmeyen, maddi kaynakları reddeden bir yaklaşımdır. 1980’lerde ve 1990’larda Amartya Sen tarafından çığır açmış ve daha sonra Martha Nussbaum tarafından geliştirilmiştir. Sen, bu teorisinde kişilerin parasal kaynaklarına değil, onların yaşadıkları hayatlara bakılması gerektiğini vurgulamıştır. Yeterli gelir seviyesi yapabilirlikten yoksunluğun önünü kesemez. Geliri sadece araç olarak gören yapabilirlik, refahın sadece ekonomik yönüyle ilgili değildir, insan yaşamının toplumsal, siyasal ve kültürel her boyutunu kapsamaktadır.
Yapabilirlik yaklaşımı, duruma, mekâna, analiz düzeyine, mevcut bilgilere ve ilgili karar türüne bağlı olarak farklı şekilde uygulanabilir. İnsanların yeteneklerini etkili bir şekilde kullanabilmeleri ya da kullanamamaları yapabilirlik yaklaşımının odak noktasıdır. Dolayısıyla refah, adalet ve kalkınmanın uçları insanların yetenekleri açısından kavramsallaştırılmalıdır. Yani, katılmak istedikleri eylemleri ve etkinlikleri üstlenmeleri ve istedikleri kişi olmaları için etkili fırsatlara erişebilme imkânlarına sahip olmalarıdır. Örneğin kadının toplumsal ayrımcılık nedeniyle fırsatlardan yararlanamaması yapabilirlikten yoksunluğun en bariz örneklerindendir. Aynı zamanda bu yaklaşım kadın yoksulluğunun önemini belirtmek için önemli bir yere sahiptir.
Diğer yoksulluk çeşitleri ise şu şekildedir;
- Kırsal ve Kentsel Yoksulluk
- Objektif ve Sübjektif Yoksulluk
- Gelir Yoksulluğu ve İnsani Yoksulluk
- Mutlak Yoksulluk ve Göreli Yoksulluk